“The eye sees only what the mind is prepared to comprehend.” ― Robertson Davies, Tempest-Tost
Son günlerde internette viral olarak dönen elbise üzerine yazmak isterdim, ama üzgünüm bunu yapmayacağım, zaten yeterince maruz kaldık. Bunun yerine sizlerle aslında tam da bu noktada neden bu kadar farklı bakış açılarına sahip olduğumuzu anlatmak isterim naçizane. Bu elbiseyi mavi-siyah görenlerle altın sarısı-bej görenler arasında bir tartışma başladı. Beni soracak olursanız her iki opsiyonu da görebildim, tuhaftı kabul ediyorum.
“Every man takes the limits of his own field of vision for the limits of the world.” ― Arthur Schopenhauer, Studies in Pessimism: The Essays
Bilimsel açıklaması basit beynimizdeki optik nöron sayıları ile ilişkili. Bilimsel açıklamasına çok detaylı girmesem de bunun ışık oyunlarıya ve gölgeyi algılayışımızla ilgili olduğunu söyleyebilirim. Mesela aşağıdaki iki yüzey de aynı renk desem? (resmin ortasına parmağınızı koyarak tekrar bakar mısınız?)
Ya da aşağıdaki dairelerin dönmediğine emin misiniz?
Bu da bizi başka bir sorgulamaya itiyor. Gördüklerimizin gerçek olduğuna o kadar eminsek nasıl olur da başkaları farklı görüyor? Bu algı işte tam da günlük hayatlarımızda yaşadığımız en büyük tartışmayı oluşturuyor.
“There are things known and there are things unknown, and in between are the doors of perception.” ― Aldous Huxley
Kısacası Algı vs Gerçeklik olgusunu gündeme getiriyor ki, bunu günlük yaşantımızda oldukça sık deneyimliyoruz. Birine söylemek istediklerinizin tam tersini anladığı oldu mu hiç? Ya da aslında çok sevdiğiniz bir insanın onu hiç sevmediğinizi düşündüğü? Başkaları üzerinde yarattığımız algı o kadar önemlidir ki, sizi 7 saniyede değerlendirip sizden hoşlanıp hoşlanmadıklarına karar verirler. (özellikle iş görüşmelerinde ilk 7 saniye kritiktir)
“No man has the right to dictate what other men should perceive, create or produce, but all should be encouraged to reveal themselves, their perceptions and emotions, and to build confidence in the creative spirit." ― Ansel Adams
Mesela eğer kıvırcık bir kız tarafından terkedildiyse ve siz kıvırcık saçlıysanız beyni hemen tehlike sinyalleri verecektir. Ya da İzmirliyseniz ve İzmirli olmakla ilgili negatif bir algısı varsa, size daha mesafeli davranacaktır. Ya da tam tersi. Çünkü anılarımız ve hislerimiz bizim o anki yargılarımızı şekillendirir. Ve rasyonelliğimizi korumak adına mantığımız bunlara kılıf uydurur hemen.
“Everything that irritates us about others can lead us to an understanding of ourselves.” ― C.G. Jung
Herkesin sizden hoşlanması imkansızdır da bazı insanların daha çok hoşlanmalarını sağlayabilirsiniz, mesela korku filmine götürebilirsiniz kendinize aşık etmek istediğiniz birini, ya da iş yerindeki birinin sizden hoşlanmasını istiyorsanız asansör önünde kahvenizi tutmasını isteyebilirsiniz. Evet beynimiz ve salgıladığımız hormonlar karşımızdaki kişilere karşı otomatik tepkiler veriyor. O yüzden bu algıları değiştirmek sandığımızdan daha kolay olabilir. Çoğumuz bunları yok sayıyoruz da ya oldukça zor. İnanın bana o kadar zor değil:)
“Life is 10 percent what you make it and 90 percent how you take it.” ― Irving Berlin
Yöneticinizle iletişim kurmakta zorlanıyorsanız onu çok iyi dinlemenizi tavsiye ederim, ve hangi kelimeleri çok kullanıyorsa siz de kullanmaya başlayın. Bu onu takdir ettiğiniz algısı yaratarak aynı şeylerden hoşlandığınız sanrısını yaratır:)
“All things are subject to interpretation. Whichever interpretation prevails at a given time is a function of power and not truth.” ― Friedrich Nietzsche
Çünkü hoşumuza giden şeyleri ve kişileri aynalama yapıyoruz. Coachingde de sıklıkla kullanılan bir methoddur bu. Danışanımızla uyumlanma süreci çok çok önemlidir.
Karşınızdaki kişiyi rahatlatarak size daha rahat anlatmasını sağlarsınız. Tüm meslek sırlarını burada yazmayayım şimdi, istediğiniz zaman web sitemden randevu alarak görüşme talep edebilirsiniz:) Çünkü genelde bütün liderler ve siyasetçiler NLP ve coaching alarak kitleleri daha fazla etkilemenin yollarını araştırmaktadır, kendilerini güçlendirmektedir.
“Because one believes in oneself, one doesn't try to convince others. Because one is content with oneself, one doesn't need others' approval. Because one accepts oneself, the whole world accepts him or her.” ― Lao Tzu
Küçükken benim odaklanma sorunum olduğu düşünülürdü, ama sonradan öğrendik ki aynı anda yüzlerce şeye odaklanabiliyormuşum. Günümüzdeki gibi pedogoglar fazla değildi ben küçükken, onun yerine satranç oynayarak bunu yönetebilmeyi keşfetmiştim, zihnimi kontrol altına almanın aslında ne kadar zor ve bir o kadar da keyifli olabileceğini. O yüzden siz etraftakiler neler diyor çok da takılmayın bence ama bunun için gerçekten de çalışmanız ve istemeniz gerekiyor. Dünyamızı kendi algıladığımız gibi görüyoruz. Başkaları beni anlamıyor diye üzülmeyin lütfen, anlatabilmek de bizim sorumluluğumuzda, doğru ve etkili iletişimde.
“The more I see, the less I know for sure.” ― John Lennon
O yüzden hayatı sizin algıladığınız gibi görebilen, bundan mutlu olan, ve daha çok yaratmak isteyen insanları bulun lütfen, konuşun onlarla, kendinizi anlatın, dinleyin…Kim bilir ne kadar farklı dünyalar keşfedeceksiniz! Ben her tanıştığım kişiden ne kadar çok şey öğreniyorum kendime dair. İnsan kendini insanda tanıyor ve böylece birbirimizi geliştirebiliyoruz, güçlendiriyoruz.
“All that we see or seem is but a dream within a dream.” ― Edgar Allan Poe
Hadi o zaman hemen şimdi yanınızda kim varsa içten bir “merhaba!” demeye ne dersiniz? Eğer yanınızda kimse yoksa, bana her zaman merhaba diyebilirsiniz:)
“What you see and what you hear depends a great deal on where you are standing. It also depends on what sort of person you are.” ― C.S. Lewis, The Magician's Nephew
PS: Tam da bu konu ile ilgili büyük ilüzyonist Marco Tempest in en sevdiğim dahilerden Nikola Tesla'nın hayatını anlattığı Ted Me 4 videosunu buradan izleyebilirsiniz.
Sevgilerimle,
Gizem