Evrim Teorisine inanır mısın bilmiyorum, inan şu an önemli değil. Seninle paylaşmak istediğim sosyolojik bir olgu, daha doğrusu sosyobiyolojik...Bu yüzden rica etsem tüm önyargılarını bir kenara bırakarak bu yazıyı okuyabilir misin?
Teşekkür ederim, hadi devam edelim öyleyse...
“Aynı yuvaya ya da aynı yuvalar kolonisine ait iki karınca birbirlerine yaklaşır, antenleriyle birkaç saniye birbirlerine selam verirler ve “eğer bir tanesi aç ya da susuz ise ve özellikle diğerinin kursağı doluysa hemen yiyecek ister.” Kendisinden böyle bir ricada bulunulan birey bunu asla reddetmez; alt çenesini ayırır, uygun bir konum alır ve aç karıncanın yemesi için bir damla şeffaf sıvıyı midesinden ağzına getirir… Eğer kursağı dolu olan bir karınca bir yoldaşını beslemeyi reddedecek kadar bencillik ederse ona bir düşman ya da daha kötü bir şey gibi davranılır… Ve eğer bir karınca düşman bir türe ait bir karıncayı beslemeyi reddetmemişse o karıncanın akrabaları tarafından bir dost olarak görülür.”
Kropotkin’in Karşılıklı Yardımlaşma kitabında yer alan bu paragrafı okuduğumda üniversitedeydim ve inanın sıkı bir sosyobiyolojist olarak o güne kadar Darwin savunucusu olan ben sarsıldım…
Anlam vermeye çalıştığım bu hayata ait fikirlerimi toplamaya çalışırken yazarın kitaptaki örneklerde türlerin evriminde mücadelenin rolünü reddetmemesi, fakat türlerin evrimi için karşılıklı yardımlaşmanın, rekabetten çok daha önemli ve geçerli olduğunu vurgulaması benim çok ama çok hoşuma gitmişti…
Bugün nedense bu kitap aklıma geldi tekrar... Yaşlı komşu teyzenin alışveriş poşetlerini taşıdıktan sonra...Gülümsedim...İşe yaradığımı hissettim, inanın belki de uzun zaman sonra... Ne kadar güzel bir his!
Yaşadığım güzel deneyimler, tanıştığım güzel insanlar ve desteklerini hissettiğimde tekrar hayran oldum bu karşılıklı yardımlaşmamıza…
Kolay değil, özellikle İstanbul gibi metropolde yaşayan bizler için hele bu karantina günlerinde. Korku ve kaygımız üst seviyelerdeyken....
Fakat ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, kurumsal hayatı bırakmadan önce ve sonrasında hep bu karşılıklı yardımlaşmalar beni amacıma ve hayallerime yaklaştırdı, hep o güzel insanların yardımıyla… Sakın yanlış anlamayın çok yakın dostlarımdan ziyade bir çoğuyla yüzyüze tanışmadım bile, ama varlıklarını ve desteklerini hissedebiliyorum…
Günümüz dünyasında, özellikle İstanbul gibi metropollere sıkıştırılmış tek kişilik hayatlar yaşayan bireyler ne hissediyor? Kropotkin’in tarif ettiği kardeşliği ve desteği yaşamaktan uzaklaştırmıyor mu bizi? Fakat bu bizim yaşamsal ihtiyacımız değil mi? Bunu ne zaman idrak edeceğiz?
Sana sormak istediğim bir soru daha var: En son ne zaman paylaştın?
Dürüstçe soruyorum, gerçekten en son ne zaman biriyle gerçekten bir şeyler-i-n-i paylaştın? Tek kişilik “bağımsız” hayatlar yaşadığını düşünüyor musun? Tek başına uyuyan, tek başına yemek yiyen, tek tüketimlik arkadaşlıklarla zaman geçiren… Kendi söyleyen ve kendi onaylayan..Peki gerçek potansiyelimizi anlayabilir miyiz bu şekilde, keşfedebilir miyiz?
Güneybatı Afrika kabilelerinden biri olan Hotantolara ilişkin verilen örneklerden biri var ki kitapta, (tamam biz kabile hayatı sürmüyoruz, tamamen farklı dinamikler içindeyiz ama sadece hayal edin lütfen)
“…Eğer bir Hotanto’ya bir şey verilirse onu hemen orada bulunan herkesle bölüşür… Tek başına yiyemez ve ne kadar aç olursa olsun yiyeceğini paylaşmak için oradan geçenleri çağırır.”
Sürekli mücadele mi ediyoruz? Peki ne için hiç sordun mu kendine? Niye mücadele ve rekabet ediyoruz? Ne elde etmek istiyoruz? Üzgünüm ama gladyator gösterileri artık yok! Peki neden bu mücadele? Kime karşı? Kiminle?
Eğer insanlar kendi aralarında sürekli bir savaş halindeyse neden metropolde yaşıyoruz? Neden tek başına inzivaya çekilmiyoruz? Bundaki yararımız ne hiç düşündün mü?
Kropotkin, aynı türün bireyleri arasında mücadeleden çok, yardımlaşmanın sayısız kanıtını, onlarca hayvan türünü örnek vererek göstermiştir bizlere. Karşılıklı yardımlaşmanın bir evrim faktörü olarak insan dünyasındaki rolü üzerinde de çok aydınlatıcı görüşleri var, belki okumak istersin.
Eğer içindeki iyi, erdemli, yüce, zeki, yaratıcı ve aynı zamanda bağımsız karakterini kullanmazsan, çok üzgünüm ama oksitlenen demir gibi bir zaman sonra körelecek…Zekan, yeteneğin, iyi niyetin, amacın, hayallerin körelecek…
“Düşünceye dayanan ve entelektüel yaşamla dolup taşan insan, doğal olarak yayılmaya çalışır. Düşüncelerini başkalarıyla iletişime sokmadan düşünmenin hiçbir çekiciliği olmaz.
Bir düşünceyi güçlükle arayıp bulduktan sonra kendi mührünü basmak için, onu özenle saklayan insan, yalnızca bir düşünce fakiridir. Zeka dolu insan, düşünceyle taşar: onları avuç dolusu saçar. Onları paylaşmazsa, yedi iklim dört bucağa serpemezse acı çeker. onun yaşamı buradadır”. P. Kropotkin
Hadi sen de PAYLAŞ o zaman!
Kimbilir belki bu karantina günlerinde dışa dönüklerin biz içe dönüklerden çok öğreneceği şeyler vardır. Ve belki Darwin haklıdır bu süreçte bazıları bir şeylerini kaybedecekler, bazıları adapte olamayacak. Ama bu kez gen havuzundan silinmek yerine profesyonel ve potansiyel gelecekten silinecekler.
O yüzden şu günlerde mental olarak zinde kalabilmek, kendimizi koruyabilmek çok değerli.
Ben nedense Kropotkin'e inanmayı tercih etmek istiyorum bu günlerde, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşmayla çok daha kolektif olarak güçlenerek farklı bir mental farkındalıkla atlatacağımıza düşünüyorum. Dünya gezegeninde yaşayan bir tür olarak.
Pes etmediğiniz ve bu günlere direndiğiniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle,
Gizem
mail: gizemsahan@gizemsahan.com
instagram: gizemsahancoaching
Randevu almak ve tanışmak isterseniz bu linke tıklamanız yeterli:)
PS: Eğer yazılarıma daha kolay ulaşmak isterseniz yukarıdaki "Follow" linkine tıklayabilirsiniz. Belki sizin değil ama birlikte iş yaptığınız kişinin, eşinizin, arkadaşlarınızın duymaya, bilmeye, gelişmeye ihtiyacı vardır. Paylaşırsanız da çok mutlu olurum:)
Gelişmek iyidir, paylaşmaksa daha da iyi (özellikle bu dönemlerde çok daha zor oluyor ama bir o kadar da değerli) Beğendiğiniz ve paylaştığınız için şimdiden çok teşekkür ederim:)
Comments