top of page
Yazarın fotoğrafıGizem Şahan

Motivasyon SIFIR!


Pazartesi yine geldi...

Motivasyonum düşük.

Bir türlü motive olamıyorum.

Hiç bir şey yapmak istemiyorum.

Sıfır motivasyonla işe gidip geliyorum.


Motiveyim, motivesin, motiveler…mi? Pek değil.

Gerçekten de nedir bu motivasyon dedikleri? O kadar sık kullanılıyor ve içi o kadar anlamsızlaştırılıyor ki.

Artık kişisel gelişim kitaplarını bir kenara bırakın, instagramda, spor salonlarında, cafelerde, ne bileyim iş yerinizdeki kantinde “Her şey seninle başlar.” “ Kendinize inanırsanız her şeyi yapabilirsiniz” “Sen, sen, sen…. diye alıntıları içeren yazılar görmekten sıkılmadınız mı?

Dışarıda kıyamet kopuyor ama bazı insanlar sanki başka gezegende yaşıyor gibi mi geliyor? Gizem bende acayip işe yarıyor mu diyorsun yoksa ufak da olsa bir can sıkıntısı yaratıyor mu? Yargılamadan anlamaya çalışalım mı birlikte?

Bazen görmeye ihtiyacımız var hak veriyorum ama, işe yarıyor mu gerçekten de merak ediyorum.

Hani o kitapları okuma geç diyebiliriz ama sürekli bu tip yazılara maruz kalmayı nasıl yok sayabiliriz? Sayamayız.

İnsanlar nasıl motive olur gerçekten de?

Buna verilecek liste liste hap çözümler tabii ki vardır ama ben herkesin motivasyon yöntemlerinin farklı olduğunu düşünenlerdenim. Bana uyan size uymayabilir, ya da yan masandaki kişinin denediğini yöneticin sana söylerse ters tepebilir.

İstersen gel bugün nedir şu motivasyon dedikleri biraz derinlemesine inceleyelim mi? Psikolojik araştırmalara da yer vererek. Biliyorum 3*6-5-3/3-5 gibi paylaşımlar ya da İK'ya laf sokan paylaşımlar daha fazla okunuyor ama bilimden kopmayalım. Buna hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var bugünlerde. Eğer bilime bakarsanız, bilim dünyasının bildiği ile iş dünyasının yaptığı arasında uyumsuzlukları görebilirsiniz.

Kim bilir belki sonunda birlikte çözümler de üretebiliriz:)

Haydi o zaman başlayalım!

Motivasyon nedir? Genel ve sıkıcı anlamda motivasyon, bir kişinin belli proje, hedef ya da sonuç karşısında ilgili ve iş üstünde kalabilmesi için gereken enerjidir.

Aslında bizi harekete geçiren şey, tepkiden ziyade daha uzun vadeli güdü.

İlk motivasyon teorilerinden biri Sigmund Freud’a aittir. (evet yanlış duymadınız bildiğiniz Freud) Der ki; hedonik prensip ya da zevk prensibine göre, canlılar zevk veren şeyleri arayıp peşinden gider; acı ve rahatsızlık veren şeylerden de kaçınır.

Hayvanlarla yapılan deneylerde bu işlemsel şartlandırma işe yarar. Bir güvercin, düğme ve yemek içeren deneyleri biliyorsunuzdur. Belli tipteki ödül, bu ödülle ilişkili spesifik davranışı çoğaltır ya da azaltır. Odasını temizleyen çocuğa oyuncak ya da başka bir ödül verirseniz, yeniden yapmak isteyebilir. Sıkıcı bir görev sonunda verile ödül….

Ama tabii ki o güzel beynimiz bu kadar basit değil.

Freud, psikanalizin kurucusudur ve ben gayet severim yanlış anlaşılmasın ama biraz daha karmaşık olabilir bu motivasyon konusu. Günlük hayatımızda kısa vadede ya da açık olarak bize zevk vermeyen şeyler yapabiliriz.


Terfi almak için yöneticilerine katlananlar, bir şeyler öğrenebilmek için o sıkıcı kitapları okumak için sabır gösterenler, gitar çalarken elleri kanayanlar ama vazgeçmeyenler. Bunların hiçbiri o andaki hazzı içermez. Freud’a göre kaçınılması gereken şeylerdir. Ama gerçek hayat bu pek de öyle değil, değil mi?

Spor salonuna gidiyor musunuz? (ben gitmiyorum ama gidenleri gözlemleyebiliyorum:) Yoğun bir fiziksel aktivite var ve çok da çaba gerektiriyor. Anlık fiziksel zevkin ötesinde bir şey, acı var, çaba var ve zor. Tamam spor sonrasında beyin bu acıları bastırmak için endorfin salgılıyor fakat yine de Freudyen bir haz yok ortada ve insanlar bunu yine de yapıyor.

Ben de spor esnasında sakatlanan biri olarak (pilates sonrası, profesyonel futbolcu gibi ön çapraz bağları koparıp menisküsünü yırtmayı becerebilen birinden bahsediyoruz:) bazen sporun da sağlığa zarar verdiğini söyleyebilirim sanırım.


Mesela bu anlık hazzı ihtiyaçlar ile değiştirebilirsiniz. 1943 yılında biri daha böyle düşündü. Kim mi? Abraham Moslow.

Kendisini “ihtiyaçlar hiyerarşisi”nden bilirsiniz. Hani her yerde karşımıza çıkan, sunumlarda kullanılan o piramit. Tüm insanların yaşamak için belli şeylere ihtiyaç duyduğunu ve bunları elde etmek için motive olduklarını ileri sürdü.​


Maslow'un Hiyerarşisinin düşüncesi şu: Tüm ihtiyaçları (ve güdüleri) tatmin etmen, olabileceğinin en iyisine varman için önce birinci seviyedeki ihtiyaçlarını karşılamaya motive olacaksın. Sonra 2. sonra 3. sonra 4. veee piramidin en tepesindeyiz.

Gizem, gayet güzel işte neyine karşısın dersen eğer, çok basitçe cevap veremem ama ben bu kadar kolay ve basamaklı olduğunu düşünmüyorum hayatın. Bir basamağı atlayıp diğerine geçerek daha mutlu olacağımıza da. Çünkü buna aykırı davranan bir çok kişi görüyoruz.

En alt seviyede yemek, içecek, hava gibi biyolojik gereksinimler var. Sonra güvenlik geliyor; barınma, kişisel güvenlik, mali güvenlik gibi fiziksel zarar görmemizi engelleyen şeyler. Sonra “aidiyet” gelir. İnsanlar sosyal canlılardır ve başkalarının onayına, desteğine, ilgisine yani en azından etkileşime ihtiyaç duyarlar.

Daha sonra “saygınlık” gelir. Buradaki anlamı sadece tanınma ya da beğenilme değil, başkaları tarafından bize duyulan ve kendimize karşı duyduğumuz saygıdır. ve geldik piramidin en tepesine…”Kendini gerçekleştirme”… Ne demek o? Kişinin kendi potansiyeline erişmek için duyduğu arzu, motivasyon.

Bence kağıt üzerinde çok güzel duruyor ama son zamanlarda yaşadığımız olaylara baksanıza, hayatındaki anlamı arayan, bu piramide göre en üstteki bir insan patlayan bir bombayla hoppp piramidin en altına iniyor. Daha oradaki ihtiyaçları karşılanamazken, piramidin en üstünde olması onu motive etmiyor, hayır. Çünkü beynimiz bu kadar düzenli ve organize değil.


Bu konuda yapılan araştırmalar başka bir yaklaşımı öneriyor: İçsel motivasyon vs Dışsal Motivasyon.

Evet, iş ilanlarında gördüğünüz “ İçsel motivasyonu yüksek kişiler arıyoruz” maddesini açıklıyorum. Hazır mısınız?

Dışsal motivasyonlar başkaları tarafından elde edilir. Zevk almazsınız, sıkıcıdır, ödüllendirilirsiniz (maddi ya da manevi) ve yaparsınız.

İçsel motivasyonlar ise kendi kararlarımız ve arzularımız nedeniyle bir şeylere doğru güdülendiğimizde hissedilir.

Hasta insanlara yardımcı olmanın onurlu ve ulvi bir şey olduğunu düşünerek tıp okuyup doktor olursak bu içsel motivasyondur. "Doktorlar da bu devirde çok para kazanıyor ya, ben en iyisi tıp okuyayım" diyorsak eğer bu dışsal motivasyondur.


1988 yılında Deci ve Ryan öz belirleme teorisini oluşturdular. Bu teori dışsal etkinin yokluğunda insanları ne motive ederi açıklıyordu, yani tamamen içseldi.

İnsanların; Otonomi (kontrolü), Yeterlilik (iyi olma), İlintililik (yaptıkları şeyler için tanınma) kavramlarını başarmak için motive olduğunu öne sürüyordu.

Hiç mikro yöneticilerle çalıştınız mı? (micromanagement: çalışanları çok yakından gözlemleyip kontrol eden, müdahale eden, ayrıntılara aşırı önem veren, kendisine sürekli danışılmasını isteyen yönetici)

Hani omzunuzun üzerinden eğilip de size en basit işleri bile nasıl yapmanız gerektiğini ayrıntılarıyla söyleyen biri…Tüm kontrolü elinizden alıp da yetersizmişsiniz gibi özgüveninizi yavaş yavaş azaltır? Tüm raporun bütünlüğüne değil de harflere ya da kelimelere takılır? Evet onlardan bahsediyorum. Lütfen kendi motivasyonunuzu özellikle de toksik insanlara karşı koruyun. Bunu öğrenmemiz gerekiyor.


Bir diğer çalışma gösteriyor ki yaratıcı bir işin zevkli ve tatmin edici olduğuna kendi kendilerine karar verenler, ödül alanlardan daha fazla motivasyon hissediyordu.

Anahtar kelime: karar vermek

Bu araştırma bize ne mi söylüyor? İnsanları görev karşılığında ödüllendirmek, onların motivasyonunu azaltabilir, fakat onlara daha fazla kontrol ya da otorite verirseniz bu motivasyonu arttırır.

Ooo o zaman CEO lar hiç motive değil:) İş dünyası bu fikri çok sevmiş zamanında zaten çalışanlara para değil de otonomi ve sorumluluk vererek onları motive edebiliriz demişler, bu yüzden bu kadar fazla sayıda title var, kademe var.

Fakat tabii ki bu kadar da basit değil. Bu kadar basit olsa hepimiz motive motive gezerdik değil mi?

Bir başka bakış açısı da şöyle: Özbenlik Çelişki Teorisi

Beynimizde çeşitli “ben” ler vardır.

İdeal” ben: Hedeflerimden, eğilimlerimden ve önceliklerimden türeyen, olmak istediğim kişi.

Gerekli” ben: İdeal beni gerçekleştirebilmek, başarabilmek için nasıl davranmam gerektiğini söyleyen kişi.

Her iki “ben” de motivasyon sağlar. İdeal ben, olumlu motivasyon sağlar ve beni ideallerime yaklaşmam için cesaretlendirir. Gerekli ben ise, ideallerimden uzaklaştıracak şeyleri yapmamı engeller, daha olumsuz ve kaçınmacı motivasyon sağlar. Pizza yerine salata ye der, hadi spora git der, kalk koş der, uyan der, çalış der, o kitap bitecek der.

Fakat tüm bunlar ışığında eğer kontrol bizde değilse, olaylar hakkında kontrolümüzü yeterince hissedemiyorsak motive olamayabiliriz.


Edilgen bir kurban gibi hissetmek zararlı olabilir, beyni öğrenilmiş çaresizliğe doğru itebilir. İnsanlar koşullarını değiştirebileceklerini düşünmezlerse deneyecek motivasyona da sahip olmazlar. Herhangi bir şeyi yapma girişiminde bulunmazlar ve bu eylemsizlikleri nedeniyle de işler daha da kötüye gider. Bu durum iyimserliklerini ve motivasyonlarını daha da azaltır.

Alın size kısır döngü!

Bu döngü yetersizlik, değersizlik, karamsarlık ve sıfır motivasyonla sonuçlanır.

Motivasyonun beyinde tam olarak nereden kaynaklandığı hala net değil.


O kadar evrimleştik, hala “Pasta. ye onu!" ya da “Kaç kaç kaç” diyen basit tepkisel motivasyonumuz olmasın derdim, ama var. Bize hayatta amaçlar, hırslar, planlar, analitik zekayla sonuçlandırma becerisi kazandıran bilişsel motivasyonun aksine bu basit tepkisel dürtülerimiz hep vardı, hep de var olacaklar.

Beyin tamamlanmamış şeyleri sevmez, Zeigarnik Etkisiyle açıklamaya çalışmıştım şu yazımda. Motive olmak için öncelikle neleri yarım bıraktığımıza bakmamız gerekir. Yarım kalan şeyler tamamlandıkça ve biz en azından ufak da olsa başarılı hissettikçe daha büyük adımları da planlamak için motive olabiliriz.


Beni sorarsanız sürekli değiştiriyorum kendi yöntemlerimi. Ailemle ve yeğenlerimle daha fazla vakit geçirerek, bazen tek başıma doğaya giderek, sevdiğim TED konuşmalarını izleyerek, dizi ya da film araları vererek, keyifli müzikler dinleyerek, okuyarak, yeni insanlarla konuşarak, yardım ederek, paylaşarak motivasyonumu korumaya çalışıyorum. Üreterek, yaratarak, çalışarak.

Geçtiğimiz hafta üniversite öğrencileriyleydim bir seminer/workshop düzenledik, dinledik, anlattık, öğrendik. Yeni şeyler öğrenmek ve bunları paylaşmak sanırım benim için hala en güçlü motivasyon kaynağı.

Peki siz neler yapıyorsunuz motive edebilmek için kendinizi?

Paylaşırsak belki de yeni şeyler öğrenebiliriz, paylaştığınız ve değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Sevgilerimle,

Gizem

PS: TED me serimizin 33. videosu Motivasyonla ilgili, gerçekten de enteresan bilgiler içeriyor ve çok keyifli. Birlikte izleyelim mi, ne dersiniz?


31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page