Kurumsal hayattaysan, uzman olsan da, müdür olsan da hatta CEO olsan bile bir yönetici ile çalışıyorsun.
Ne demek yönetici?
Adı üzerinde seni yön-e-t-en kişi demek. Yön de verebilir, koçluk da yapabilir, arkadaş da olabilir ya da ezebilir(?)
Peki aran nasıl yöneticinle?
Bana gelen danışanlarımın çoğu ya yöneticisinden memnun değil, ya da birlikte çalıştığı kişilerden. (dikkat ederseniz iş arkadaşı demiyorum, arkadaşlar birbirine böyle davranmaz, davranmamalı. Zaten bu kavram da bizde var. Onun normali collegue - yani birlikte iş yaptığın kişi, dikkat ederseniz arkadaş demiyorum. Arkadaşlık o kadar da kolay bir şey değil inanın.)
Eğer iş hayatında yükselmek istiyorsan, yaptığın iş %20, ilişki yönetimi ve iletişim ise %80 önem kazanıyor diyor uzmanlar. Ve yöneticinle olan ilişkin o kadar önemli ki kariyer basamaklarını tırmanmak istiyorsan. Klişe ama gerçek, şu sözü duymuşsundur belki:
"Kişiler şirketleri değil, yöneticileri bırakırlar."
Çok da doğru!
Peki bir yönetici çalışanına neden rakip olsun? Saçma değil mi? Ama bizi sabah 8 akşam 5 bir plazaya sokup, normalde 2 kilometre yanınıza yaklaşamayacak ve hiç anlaşamayacağınız insanlarla yan masalarda çalışmaya zorlamak, bana nereden bakarsanız bakın, bir sosyal deney gibi geliyor.
Organizasyonların en üst seviyelerinden birçok insan tanıyorum ki kesinlikle lider değiller. Makam sahibiler ve dediklerini yapıyoruz çünkü üzerimizde otoriteleri var. Ancak onları izlemiyoruz. Neden? Çünkü kendileri daha "olmamışken" çalışanlarından "olmalarını" bekliyorlar, "mükemmel" olmalarını. O kadar mükemmeliyetçiler ki kendi kusurlarını çalışanlarıyla kapatmaya çalışıyorlar. Bu da onları fazla "duygusal" yapıyor. Herşeyi kendi kişiliklerine bir saldırı olarak görüyorlar. Çalışanlarına yön vermiyorlar, onları kendi çıkarları için kullanıyorlar.
Yöneticilerin çok değişik tipolojileri var. Mesela:
1. Mikro Yönetenler
Herşeyi incik cincik detaylara boğmasa olmaz bu yöenticiler. Mail atmadan önce 10 kez okurlar, yarım sayfa maili göndermek için 1 günü feda edebilirler ve günün sonunda gönderemezler. Her sunumun üzerine 3 saat konuşabilirler, ve genel içeriğe değil, kelimelere takılırlar hani. "O kelimeyi değil de bunu kullansak, yok yok diğeri olsunlarla" o toplantıdan bu toplantıya koşarsınız ve hem zaman kaybedersiniz hem de hayat enerjinizi.
Senin yükselmeni çok istemez çünkü böyle insanlar aynı zamanda kontrol manyaklarıdır. Her şeyi kontrol etmek istemeleri de doğal olarak çoğu işin yarım kalmasına neden olur. Her detayın üzerinden geçmek isterler çünkü. Genel olarak korkaktır. Cesur kararlar pek veremez, o yüzden de kendi koltuğunu korumak için seni satabilir. Şaşırma.
2. "Herkes Beni Sevsin"ciler
Böyle yöneticileri de "aman suya sabuna dokunmayayım, herkesle iyi anlaşayım, arkadaş olayım" diye diye sürekli sosyal olmaya çalıştıklarından dolayı hiç bir zaman yerlerinde bulamazsın.
Hep diğer departmanların işlerini önceye koyduğu için senin o önemli projelerine bir türlü vakit gelmez. Ama seni de karşısına almak istemez o yüzden oyalar da oyalar. Bazı kararları vermekte zorlanır. Özellikle 2 çalışanı arasındaki anlaşmazlığı çözerken adeta "sen de haklısın, sen de haklısın" diyerek çözümsüzlüğü arttırır. Sonra da "siz aranızda çözün" der. “Ne oldu şimdi anlamadım?!” diyerek yanından ayrılırsınız. Size tutamayacağı sözler verir, sonra da siz sorduğunuzda suçu başkasına atar (kendi yöneticisine, İK’ya, yan masanızda çalışan kişiye.. gibi gibi)
Zaman yönetimi kötüdür. Hep geç kalır, girdiği toplantı 1 saat değil 3 saat sürer. Fikirleri alır ama hiç biri gerçekleşemez. Görev dağılımı bu yüzden kötüdür. Her şey fikir aşamasında kalır aksiyona geçilemez.
3. Diktatörler
Bunlar da sertlerdir. Baya sert kabukları vardır. Onlardan çekinirsiniz.
Empati kurmazlar, kuramazlar. "EQ mu o da ne?! Bu da yeni bir icat mı?" diye yüzünüze garip garip bakarlar. Teşekkürler yerine TŞK! yazan, ACİL!!!! konulu mailler bu yöneticilerden gelir.
Hasta olduğunuzu söylediğinde "bak bu hiç hoş olmadı der, daha yapacak çok iş vardı ki yarına yetişmesi gereken" derler. Oysa ki siz ondan sadece" geçmiş olsun, bir şeye ihtiyacın var mı? demesini beklerken, kendinizi daha da ezilmiş hissedersiniz. Sonrasında da ne izini, 40 derece ateşle ya da topallayarak işe gelme mecburiyeti hissedersiniz. Pek insanlıktan nasiplerini almamış olsalar da iş bitiricidirler. Çünkü hayatları iştir. Sizin de öyle olmanızı beklerler.
Böyle insanlardan “çok insan odaklısın”, “çok iyi niyetlisin” “insanların seni kullanmasına izin verme, cc ye yöneticisini koy öyle gönder” gibi söylemler çıkar. Kendisi iyi ilişkiler kuramadığı gibi sizin de ilişkilerinizi baltalar. Genelde kendi hayatından pek de mutlu değildir. Çünkü hayat amacı mutlu olmak değildir. Öyle bir şeyi sorgulamazlar, eğer Y kuşağıysanız sizi anlamazlar, insanca taleplerinizi saçma ya da saygısız olarak addederler.
4. İdealistler
Çok nadir olsa da türlerinin son örnekleri olsa da idealist yöneticiler vardır. Çok severiz, size ilham verirler, koçluk yaparlar, dinlerler, “MRB" değil, "merhaba nasılsın?” yazarlar. İçtendirler, şeffaftırlar. Hem arkadaş, yeri geldiği zaman da üstad olduklarını farkettirerek hem saygınızı hem de sevginizi kazanırlar.
Organizasyonun gelişmesi için oldukça gereklidirler ama diplomasiyi öğrenmeleri ve biraz da organizasyonel farkındalıklarını geliştirmeleri gerekir. Katı hedefler ve maliyet konuları, hatta küçülme kararlarına karşı çıkarlar, daha keyifli ve yaratıcı işler yapmak isterler. Anlamlı işler.
İşte bu tarz yöneticilerin de kendi yöneticileriyle sorunları olur. (eğer yöneticileri diktatörse)
Zamanla üst yönetim ve sizin aranızda kalmaktan yorulurlar ve o tampon bölge ısındıkça kendilerine daha ilham verici ve daha rahat edecekleri iş bulduklarında ayrılırlar. Ve siz başa dönersiniz. Gitti bütün o güzelim performans değerlendirme notları. Yerine gelen kişiyle de alışamazsanız, siz de gidersiniz. End of story. THE END
5. Yeni Yönetici Olmuşlar
Oooo en çok dalgalanmayı onlarda görürsünüz. Kendi yöneticisi ona kızarsa, o da size kızabilir, panik olur, hata yapmamak ve kendini göstermek ister. Peki senin alacağın terfi ne olacak? Bir dakika ona gelene kadar ohooo önce kendini ispatlaması gereklidir. Sabırlı olman gerekir.
Uzmanlığı üzerinden hızlıca atamazsa, bütün işi o yapar. Delegasyon yetkinliğini hızlıca geliştirmesi gereklidir. Ya da tam tersi "ben oldum artık" edasıyla fırtına estirir. Ya da fazla idealist olur, bu sefer de kendi yöneticisiyle arası bozulur. Bu kişilere şefkat ve anlayış göstermek gerekir ve mentör atamak.
Onun kendi liderlik yöntemini bulması için alan açmak şarttır. Biraz sabırlı olun lütfen ona karşı, onun da kafası karışık olabilir siz elinizden gelen desteği gösterin ki destek grubu içine girin. Güvene çok ihtiyaç duyar.
6. UFM (Tanımlanamayan Uçan Kaçan Yönetici)
Mesela 5 dakika geç kalsan sana bunu iğneleyici bir şekilde söyleyip akşam saatlerce mesaiye kalmanı isteyebilir. Hatta hafta sonu ya da tatillerde de seni gereksiz(?!) sorularla ve taleplerle daraltır.
Cidden bundan ne zaman vazgeçecekler? 2 dakika geç geldiğin için açıklama istemekten ne zaman vazgeçecekler ben de bilmiyorum. Artık çoğu şirket esnek çalışma saatlerine geçiyor, gelecekte de bunun böyle olması gerektiğini anlayacaklar. Ama bizim ülkemizde çalışma saatleri hep yukarıya esnek maalesef.
Bildiğim bir şey var ki, bu onlara önemli hissettiriyor. Senin üzerinde gücüm var demek aslında. Ya da çok naifçe: "1 dakika bile insan ömründe ne kadar da önemli farkına var diye yapıyorum Gizem"
Tabii ki bunu ben uydurdum, şimdiye kadar böyle bir yöneticiyle karşılaşmadım çünkü.
Hastalandığında geçmiş olsun demek yerine, “Öyle mi oysa çok iş vardı, hmm peki ne zaman işe dönüyorsun?” diyenler de var. Ya da bırak doğum gününü, çocuğun olduğu zaman tebrik etmeyip seni seyahate gönderenler de. Var da var.
İyi de Gizem hiç mi iyi yönetici yok? Olmaz olur mu yüzlerce var. Çok harika yöneticilerle tanıştım, bazılarıyla çalıştım. Ve inanın farkı hemen farkediyorsunuz. Size ilham veriyor, güçlendiriyor ve daha çok üretmek, çalışmak, yaratmak ve gelişmek istiyorsunuz onlarla birlikte. O nereye giderse siz de onun yanında olmak istiyorsunuz, ona GÜVENiyorsunuz.
Kaç yönetici çalışanlarına ilham veriyor? Zorunda olmadan, istediğimiz ve beğendiğimiz için takip ettiğimiz liderlere ihtiyacımız var. Onların da kendini sürekli geliştirmesine...
Peki sizin yönetiniz hangisi? Tanımlayamadığım varsa yazın lütfen, birlikte değerlendirelim. Çünkü "Yöneticiyi Yönetmek" işi bir sanattır, stratejidir ve kurumsal hayatta yükselmek için en öncelikli şartlardan biridir. (maalesef)
Önce kendinizi ve onu tanımaktan geçiyor yol. Sonrası mı? Sonrasında size çok iş düşüyor:)
Sizlere şimdiden çok kolay gelsin.
Destek isterseniz de her zaman buradayım:)
Sevgilerimle
Gizem
PS: Tamam üzerinize çok geldim ama o zaman bir de sevgili Simon Sinek'ten dinleyelim ideal yönetici nasıl olmalı, hemen aşağıda izleyebilirsiniz:)
PS2: Eğer tanışmak, bu konularda destek almak isterseniz hemen bu linkten randevunuzu alabilirsiniz:)
Comments